,

İbrahim Çoban


Ekonominin hastalıklarını tedavi etmek zorundayız


 

Ekonominin kuralı çok basittir.

Üretirsiniz ve ürettiğinizi satarsanız.

Ürettiğinizi satabiliyorsanız kâr edersiniz.

Satamazsanız zarar edersiniz.

Zarar ederseniz, borç alırsınız.

Borcu kapatmak için daha çok çalışırsınız.

Oysa borç, borç ile ödenmez.

Yani kâr yoksa sonuç batmaktır.

Şimdi, Türkiye?deki sisteme göz atalım.

Gayet güzel üretiyoruz.

Ama ürettiğimizi kâr ederek satamıyoruz.

Çünkü Türkiye?de üretim yapmak pahaladır.

Enerjimiz, işçiliğimiz ve vergilerimiz, rakibimiz olan ülkelerden çok yüksektir.

Bu durumda, Ne kadar kaliteli üretirsek üretelim, başka ülkeler ile rekabet edemiyoruz.

Günümüzde küresel rekabet koşulları geçerlidir.

Küresel rekabette öne geçen ülkeler her konuda güçleniyorlar.

Dolayısıyla da dünyayı yönetiyorlar.

Biz ise küresel rekabette geri gidiyoruz.

Peki, çözüm yok mu?

Elbette var.

Önce enerjimizi ucuzlatmamız gerekiyor.

Petrolümüz olmadığına göre başka enerji kaynaklarına yönelmek zorundayız.

Ama bizde herkes çevrecidir.

Maden çıkarmaya kalksanız ayaklanırlar.

Nükleer santral yapamazsınız.

Termik santral de yapamazsınız.

Şimdi yeni moda da Hidro Elektrik Santrallerini (HES) engellemek.

Rüzgâr ve güneş tarlalarına bile karşı çıkanlar var.

Tamam, çevremizi koruyalım.

Da, bu işi biraz abartmadık mı?

Neyse biz devam edelim.

İşçiliği ucuzlatmayalım elbette.

Ama istihdamın üzerindeki yükleri almak zorundayız.

Yetmez.

Vergileri de düşürmeliyiz.

Çünkü bu yüksek vergiler nedeniyle merdiven altı üretime kaçış oluyor.

Merdiven altı üretimle ülke ekonomisi kalkınmaz ki.

Yanlış anlaşılmasın.

?Devlet hiç vergi almasın? demiyorum.

 ?Vergiler adil olsun? diyorum.

Bütün bunlara ek olarak, katma değeri yüksek üretime de geçmek zorundayız.

 

İleri teknoloji üretmeliyiz.